Don Kişot Sendromu

Onfray, rüyalar uğruna gerçeklerden kaçma haline “Don Kişot Sendromu” diyor; tıpkı İspanyol asilzadenin yel değirmenlerini birer dev olarak algılama konusunda ısrarcı olması gibi. Eflatun’un da dediği gibi, düşünceler ve yanılsamalar evreni, olayların kendisinden daha önemli sayılıyor. Florence Lautrédou, “Bazen kaçışlarımız bizi sorumluluklarımızdan da kurtarır” diyor. Bu düşüncesini, çocuklarıyla ilgilenme sırası ondayken, onları bakıcıya emanet edip bahçede arkadaşlarıyla takılmayı seçen boşanmış aile babası örneğiyle açıklıyor. Ancak bu kendine karşı sorumluluklardan da kaçmak anlamına gelebiliyor. Tatil programı yaparken internette saatler harcamak, sosyal ağlarda günlerce oyalanmak, aslında çok derin sorunlarımızdan kaçmanın birer yolu olarak öne çıkıyor. Lautrédou’ya göre, “Kaçamaklar, özgürlük vaat eder gibi görünse de yabancılaşmayı beraberinde getiriyor. Teskin etmekten ziyade varoluşsal sıkıntıları tetikliyor”. Çünkü bu tür kaçışlar, endişelerle yüzleşecek gücü bulamamaktan kaynaklanıyor ve tabii aynı zamanda bir arzudan ya da gereksinimden vazgeçememe anlamına geliyor.

İyi ama yaptığımızın zararlı bir kaçış mı; yoksa özgürleştirici bir kaçamak mı olduğunu nasıl bileceğiz? Lautrédou’ya göre, yaşam koçu, psikiyatr ya da dost gibi üçüncü şahıslardan gelen sorular ve saptamalar bu konudaki en iyi yol göstericiler. Ayrıca iyi bir kaçamak sonrasında insan gerçekliğini daha iyi yaşar; keyifle yapılan sağlıklı bir kaçamaktan geriye dönüş, kaçamağın ritmi ya da cinsi ne olursa olsun daha mutluluk verici olur. Bu da bir denge kurulduğunun kanıtıdır. Buna karşılık, bize kendimizi daha kötü hissettiren, bizi bitkin düşüren ve rahatsız eden kötü bir kaçış söz konusuysa, neden kaçtığımızı, neyle yüzleşmekten kaçındığımızı sorgulamakta yarar vardır.

Görüntülenme Sayısı:
1057

Yorumlar yapılamaz.