BENİM AİLEM

aile1

 

Evrim geçiren geleneksel aile modeli bugün artık sevgi üzerine kuruluyor olsa da, aile her zaman ideal bir yer olmayabilir. Aile her bir bireyin kendini var etmek için uğraşması gereken bir kaya gibi… Hem de en sertinden!

Koraylarda şaşkınlık hâkim, çünkü 65 yaşını geçmiş olan anneannesi ve dedesi boşanıyorlar. Pervinlerde ise, en küçük kardeş son 10 senedir diğer kardeşleriyle konuşmuyor ve kimse bunun sebebini bilmiyor. Eceler ise zor bir dönemden geçiyor. Baba işten çıkarılmış ve herkes onun için çok endişeleniyor. “Ailelerin moralleri” de bireylerinki gibidir; havalar hep güzel olmayabiliyor.

Sizin ailenizde durum nasıl? Ailenizin genelde dengeli ve hem krizleri aşabilme hem de iyi anların keyfini çıkarabilme kapasitesine sahip olduğunu düşünüyor musunuz? Hatta konusu açıldığı zaman spontane olarak ilk hangisini düşünüyorsunuz: Ebeveyniniz, kardeşleriniz ve diğer yakın akrabalarınızdan oluşan, içine doğduğunuz, seçme şansınız bulunmadığı için tabi kaldığınız aileyi mi; yoksa eşiniz, çocuklarınız ve torunlarınızla yarattığınız kendi kuş yuvanızı mı? Bazen kendinizi bu ikisi arasında kalmış hissetmiyor musunuz? Bu sorulara içgüdüsel olarak vereceğiniz cevaplar önemli birer gösterge. Kendinizi konumlandırdığınız yeri ve sizin için referans değeri taşıyan insanları ortaya çıkarıyor. Büyük ihtimalle çoğumuzun aklını kurcalayan ideali aramakla meşgulsünüz siz de: Herkesin potansiyelini ortaya çıkaran dengeli bir ailede yaşamak ve özellikle de kendiniz için yaşamak.

ARKAMIZDAKİ DESTEK

Yaşadığımız çağda aile kavramı, önümüze sunulan bir meydan okuma olarak görülebilir mi? Avrupa’da evlilik etrafında dönen tartışmalar geçtiğimiz senelerde oldukça hareketlenmişti. Araştırmalara göre insanların yüzde 86’sı ailenin hayatlarındaki en önemli, hatta onları tanımlayan değer olduğunu belirtiyor. Sosyolog Vincent de Gaulejac, bireyciliğin zirveye ulaştığı bu çağda ailenin bireylerin son sığınağı ve son kolektif üretim alanı olduğunu belirtiyor. Günümüzde geleneksel aile modeli yani karşı cinsten iki yetişkinin çocuk yapıp yetiştirdiği model artık kırılma noktasına geldi. İkinci evlilikle yeniden yapılanan, tek ebeveynli veya eşcinsel ebeveynli yeni aile modelleri keşfedilmeye başlandı. Aslında herkes öncelikle sevgi dolu bir yuva arıyor. Ne var ki bu da birtakım sorunları beraberinde getirmiyor değil. Soybilim etrafındaki araştırmaların gösterdiği gibi, aidiyet ihtiyacımız hâlâ derin bir şekilde devam ediyor. Tarihçi Jacqueline Missoffe, “uzak kuzenler toplantısı”nın günümüzde geri geldiğini belirtiyor ve ilgi çekici bir paradoks olduğuna dikkat çekiyor: “Bu çağda yaşayan herkesin ortak bir kaderi gibi olan bütün yalnız kalmışlar, kendileri için uygun bir klan keşfettiklerinde güven duyuyorlar ve isimlerinin etrafında bir mitoloji oluşturmaya başlıyorlar. Böylece günümüzde yaşlı ebeveynlerin huzurevine yerleştirildiklerini, ancak uzak kuzenlerle büyük buluşmalar organize edildiğini gözlemleyebiliyoruz!”

Bu tür ailesel buluşmalar aslında büyük bir avantaja sahip, çünkü kurulan bağlar hiçbir şekilde zorunlu değil. İyi anlaştığımız aile bireyleriyle toplanmaya devam edebilir ve canımızı sıkanlarla görüşmeyebiliriz. Sadece “iyi anları” paylaşmak için görüşebileceğimiz, anlaşmazlıklardan kaçınabileceğimiz ve sevgiyi besleyebileceğimiz, bir nevi “alakart” aile.

EFSANELER

“Her zaman iyi olacağımız” bir aile rüyasını aslında dünyaya ilk geldiğimiz günlerden beri içimizde taşıyoruz. Freud’u takip eden psikanalistlere göre, “aile hikâyesi” olarak adlandırılan kurucu bir fantezi. Çocuk kendine şöyle bir hikâye anlatır: “Ben bu anne-babanın çocuğu değilim. Bir gün gerçek ebeveynimi bulacağım. Bir gün, gerçek anne-babam (çoğunlukla bir kral, kraliçe veya prestij sahibi biri) beni almaya gelecek ve hep beraber mutlu yaşayacağız.” Bu mit, her birimiz için gerçekliğe katlanma ve kader tarafından dayatılan önüne geçilemezlik duygusunu hafifletmenin bir yolu olarak görülüyor.

1970’li yıllar, aile terapilerinin doğuşu ile beraber, bize ailenin her zaman birey için pozitif açılımları olan bir alan olmadığını kanıtladı. Aile “sistem” olarak ele alındığında, raydan çıkma riski olan bir yapıdır. Eğer kişilere verilen yerler doğru değilse ve bağlar çok boğucu veya çok mesafeliyse, kabilenin bir veya birkaç bireyinde önemli derecede hastalıklar ve kötü hissetme hali ortaya çıkabilir. Ne duyguların ifadesine ne de ortak değerlerin aktarımına izin veren hatalı iletişim sistemlerinin kurulması, bir jenerasyondan diğerine taşınan sırlar gibi farklı “yaralar” oluşturabilir. Grup hasta olduğunda, belirtiler bütün bireylerde kendini göstermeye başlar. Psikolog Maryse Vaillant bu durumu, “Aile, çağdaş bireyin hastalıklı halinin hem kaynağı hem de tedavisidir” diyerek özetliyor.

SERT BİR KAYA

Günümüz ailelerinin bir özelliğini es geçmemek lazım; temel olarak çocuk üzerine kuruluyorlar. “Ailelerin son kimlik taşıyıcıları çocuklardır” diyor Maryse Vaillant. Peki, eğer böyleyse, aile klanı içerisinde hayat daha mı kolay? Her koşulda değil. “Sizi aile kurmaya sürüklemiş olan aşk ve bu aşkın sonucu çocuk olsa bile her zaman eski eşinizin ebeveyniyle veya yeni eşinizin çocuklarıyla iletişimde olmak zorunda olacaksınız.” İkinci evlilikle yeniden yapılanan, eşcinsel ebeveynli veya parçalanmış aileler söz konusu olsa bile bazı bağlar her zaman “seçilmemiş” olarak kalır.

Hangi düzende olursa olsun ailenin, akrabalık bağının görüşmeyi zorunlu kılması gibi sorumluluk ilişkileri ve ensest yasağı gibi majör yasaklar üzerinden şekil aldığını hatırlatmak psikolojiye düşüyor. Bu yüzden aile tanımlanma açısından da zorlayıcı bir alan olarak karşımıza çıkıyor. Psikanalistler için olduğu gibi sosyologlara göre de tam da bu zorluk bireye şekil veriyor ve onun “kendini eğitmesini” sağlıyor. Aile, bireyi yüzleşmek ve farklılaşmak zorunda bırakır. Bu grup içinden savaşacağımız veya devam ettireceğimiz değerleri alırız. Seçilmemiş baba veya anne ile ilişki kurma ve sevme kapasitemiz üzerinde çalışabiliriz. Sahip olduğumuz çocuklar ile ebeveyn olmayı öğreniriz. “Her birimiz, kahramanı olmaya çalıştığımız bir hikâyenin sonucuyuz” diyor Vincent de Gaulejac ve ekliyor: “Hayatımızın anlamının bu kişisel üretimi sırasında bazen ailenin ‘kaynak’ yönleri, bazen de zorlukları işimize yarar.”

Kendinizi yaratmak için “kabilenizden” en iyinin özelliklerini aldığınız gibi en kötünün de özelliklerini almayı becerebilecek misiniz?

 

 

Kaynak: http://www.psychologies.com.tr/benim-ailem/

Görüntülenme Sayısı:
518
Kategoriler:
Aile & Çocuk

Yorumlar yapılamaz.