ETSİZ PROTEİNLERİ TANIYIN

İnovatif gıda üreticileri bezelye tozu ve çekirge unu gibi seçeneklerle yapay (ve etsiz) protein devrimi vadediyor. Peki bu besinler ne kadar faydalı?

 

Bu sabah güne bir bardak deniz yosunu içerek başladım. Yaptığım şey iki kaşık dolusu deniz yosunu tozunu badem sütüne karıştırmaktı. Görüntüsü kurumuş yumurta sarısına benziyor, tadı Şam fıstığını andırıyordu.

Bunu, ilk ara öğün olarak pirinç, bezelye, keten tohumu, kenevir, kinoa ve sacha inchi ( İnka fıstığı) içeren protein içeceği takip etti.

Öğle yemeğim, her ikisi de çekirge unuyla yapılmış granola bar (Exo PB&J marka bar’ın bir ısırığında beş çekirge bulunuyor) ve krakerdi. Krakerime humus eşlik etti. Akşam yemeğinde ise bol ketçaplı mantar burger yedim.

Nasıl mı hissettim? Şöyle söyleyeyim; 1,6 km yüzdüm, 3,5 m3’lük bir alanı kaplayacak kadar çok odun kestim, şahane bir yazı yazdım ki bu iki saatimi aldı. Dahası, gece için kendimi hâlâ enerjik hissediyorum. Amacım, beslenme planımdan eti çıkarıp yerine dünyada “fauxtein” olarak ünlenen yapay protein kaynaklarıyla incelmek. Ve şimdiye kadar başarılı olduğumu söyleyebilirim. Gerçi başlayalı henüz birkaç ay oldu. Eti de tamamen bırakmış değilim, sadece
ilişkimize biraz mola vermiş gibi duruyoruz.

Bu yola girmemdeki asıl motivasyonum, et tüketmeyerek doğaya karşı sorumluluklarımı yerine getirecek olmaktı. Ama asıl itici gücüm devamlı olarak çevremde gördüğüm hoş ve zeki vejetaryen kadınlar oldu. Bunlar, eskiden görmeye alıştığımız tofu ve esmer pirinçle beslenen, yıkanmayan hippi kadınlardan farklılar.
Elektrikle çalışan havalı bir araba gibi, bu kadınlar da yakıt kaynaklarını bezelye hamburger, kenevir smoothie ve böcekli granola barlarla değiştirmişlerdi ve çok iyi görünüyorlardı.

Etsiz bir beslenme düzenine direnç göstermemin iki nedeni vardı. İlki, bu tip bir beslenmeyle yeterince protein almak gereğinden fazla karbonhidrata mal olabilirdi ve ikincisi, tüm hayatımı mutfakta geçirmek istemiyordum. Sonuçta bir yazarım ve düzenli olarak dünyanın her yerine seyahat ederken mutfağımı da yanımda taşıyamam. Ancak gıda endüstrisindeki gelişmeler iki gerekçemi de boşa çıkarmaya başladı: Çok sayıda gıda şirketi sağlıklı, yüksek proteinli ve minimum karbon ayak izi içeriğiyle beslenmenin hiç olmadığı kadar daha erişilebilir ve kolay olacağı iddiasıyla inovatif ürünler üretmeye başladı.

Bense standart şüpheleri taşıdım. İşlenmiş gıdalardan kaçınıyor ve tanımadığım yiyecekleri, masumiyeti ispatlanana kadar suçlu varsayıyorum. Yapay protein kaynakları bana zarar verir mi ya da temel amino asitlerden mahrum kalır mıyım gibi soruları soruyordum.

Konu amino asitlere gelmişken, kusursuz protein tüketebilmek de başka bir soru işareti. İnsan vücudu, proteinin tamamlayıcı molekülleri sayılan dokuz temel amino asidi üretemediğinden dışarıdan almak zorunda. Çoğu kişi, et yemeden bunları almanın zor olduğu konusunda beni uyardı. Et, bu dokuz amino asitten
yeteri kadar almanızı sağlarken, çoğu bitkisel protein birkaçını eksik bırakıyor.

Eski bilgiler, tüm amino asitleri alabilmek için tamamlayıcı bitkisel besinleri (pirinç ve baklagiller gibi) her öğüne dahil etmenizi öğütlüyordu Academy of Nutrition and Dietetics’e göre ise, bu sadece yeterince protein almanızı sağlamakla kalmıyor; lif, potasyum ve hastalıklara karşı direnç kazandıran bitkisel besin öğelerinden de yüksek oranda almanıza yarıyor.

Son dönemde alternatif protein kaynaklarına harcanan para ve mesai ile ortaya çıkan ürünler, tofu veya soya köftesini yedek kulübesine gönderir cinsten. Öyle ki, keten tohumu smoothie, quorn (yapay et) burger veya çekirge unlu pizza birkaç ayda hayatımın parçası oluverdi. Üstelik bu ürünlerin sindirimi de kolay ve enerji veriyorlar. Temel besin maddelerim yosun ve çekirge koksa da sonuçta beni birkaç kilo zayıflatabildi. Ama yüksek lifli diyetlerin keskin bir metan gazı üretiyor olması çok acı.

Yapay proteinlerle beslenmenin önemli bir dezavantajı var (klasik protein kaynaklarıyla paylaştığı ortak bir özellik): İşlenmiş oluyorlar. Doğal bir besindeki proteini suni şekilde ayırdığınızda, onun doğasını bozmuş oluyorsunuz. Bu da onları daha az besleyici yapıyor, hatta zararlı bir gıdaya bile dönüştürebiliyor.

McMaster Üniversitesi’nden Dr. Stuart Phillips ise genel olarak, hayvansal olmayan protein kaynaklarının yüksek değerde olmadığını söylüyor. Kısacası fauxtein size ihtiyacınız olan temel amino asitlerin hepsini vermeyebiliyor.

Bana gelince, bu beslenme düzenini birkaç aydır sürdürüyorum ve inancımı kaybetmedim. Hep gorilleri düşünüyorum. Onlar da ağırlıklı olarak bitkisel gıdalarla besleniyorlar ama inanılmaz kaslılar. Ben de iyi bir sebze burgere ve böcekli granola bara bayılıyorum.

Her şey bir yana, kızarmış et kokusu hâlâ aklımı çelebiliyor. Son dönemde çoğu öğünüm bitki ve bahsettiğim delice besinlerden ibaret. Ama akşam katılacağım partide çoğunluğa uyup menüde ne varsa onu yiyeceğim. Ve bunu yeni bir perspektif kazanarak yapmış olacağım. Evet, bitkiler asla bir biftek kadar lezzetli değil.
İşin kötüsü ben bu yemekleri çok seviyorum.

Bu nedenle belki şu, benim gibiler için sürdürülebilir bir yöntem olabilir: Çoğu günü etsiz protein kaynaklarıyla geçirip, arada bir canınız çok istediğinde “et geçidi”ne sapın. Yaşadığımız gezegen çok hasar görse de güzel ve çok çeşitli proteinler yetişmeye devam ediyor. Neden hepsiyle tanışmayasınız ki?

YENİ PROTEİNLER 

Kenevir tozu, çekirgeli granola bar, vegan mayonez, etsiz tavuk ve vegan yumurta seçeneklerden sadece birkaçı.

 

Kaynak: https://www.menshealth.com.tr/etsiz-proteinlerle-tanisin/

Görüntülenme Sayısı:
563

Yorumlar yapılamaz.