GÖNÜLDEN VERMEK

Sizi bir keşif yolculuğuna davet etmek istiyorum. Bugün bu yazıyı okuyuncaya kadar başkalarının hayatına katkıda bulunan hangi eylemleri yaptığınızı hatırlar mısınız? Yürüyen merdivende dururken birine yol vermek, ev halkına kahvaltı hazırlamak, işyerinde sabah kahvenizi alırken arkadaşınıza da çay koymak gibi gündelik, basit şeylerden söz ediyorum.

Peki, bunlardan hangilerini “gönülden yaptınız”? Gönülden yapmak (ya da vermek) nasıldı? Size nasıl hissettirdi? Peki, bunlardan hangilerini pek de gönülden yapmadınız? Gönülden yapmamak (ya da vermemek) nasıldı, size nasıl hissettirdi?

İlk Şiddetsiz İletişim eğitimlerimi almaya başladığımda, “gönülden vermek” kavramı üstüne kafa yormaya başladım, çünkü bu yöntemin kurucusu Marshall Rosenberg Şiddetsiz İletişim’in özünün gönülden vermek olduğunu öne sürüyordu. Rosenberg’e göre, gönülden verdiğimizde bunu isteyerek, bir başka kişinin hayatını zenginleştirmenin bize verdiği keyifle yaparız. Bu şekilde “vermek”, hem veren hem de alan için yararlıdır. Alan taraf korku, suçluluk duygusu, utanç veya kazanç beklentisiyle verilenlerin beraberinde getirdiği sonuçlar hakkında endişelenmeden bu armağanın tadını çıkarır. Veren kişi ise çabalarının birinin iyiliğine katkıda bulunduğunu görür ve böylece özsaygısı artar.

 

Yazının devamı için Psychologies.com.tr

Görüntülenme Sayısı:
507
Kategoriler:
Psikoloji · Yaşam

Yorumlar yapılamaz.