ÖFKE VE SINIRLAR

Yine aynı şey oluyor. Söylesem mi, söylemesem mi diye biraz daha tarttıktan sonra, söylememeye karar verip susuyorum. Çok kızgınım, biraz sakinleşince söylemek en iyisi diye düşünüyorum. Ama sakinleşene kadar geçen süre içinde öfkem yok olup gidiyor, hiç konuşmamaya karar veriyorum. Öfkelenmemeyi başardığım için kendimle gurur duyuyorum. Oysa o durumda öfkelenmekte haklıyım ve haklı olduğum o sebep, aynı yerde duruyor. Ya öfkem, o sahiden yok olup gidiyor mu?

“Öfke, haksızlığa direnmek için yararlı, hatta vazgeçilmez bir araç” diyor yazar Ursula Le Guin ve 1960’lardaki kadın hakları hareketinden şöyle söz ediyor: “Öfkeden yola çıkarak önemli bir adım attık, öfkemizi övdük ve bir meziyet olarak besledik, ‘öfkeli’yi oynamayı öğrendik. Aşağılama, incinme ve suistimallere sabırla dayanmaları gerektiğine inanan kadınlara, öfkeli olabilmek için her türlü sebeplerinin bulunduğunu anlatmaya çalışıyorduk. Adaletsizliği, kadınların maruz kaldıkları sistematik kötü muameleyi hissedip görmeleri için insanları uyandırmaya çalışıyorduk, hem kendileri hem de başkaları adına öfkelenmelerini ve karşı çıkmalarını sağlamaya çalışıyorduk. Dışa vurulabilen öfke, adaletsizliğe karşı iyi bir cevaptır.”

Öfke, algılanan kışkırtma, acıtma, incitme ya da tehdide karşı verilen rahatsız edici bir yanıt olarak tanımlanıyor. Kişinin kendi sınırlarının ihlal edildiği ya da edileceğini hissettiği zaman yaşadığı bir duygu. Kadın-erkek, herkes için vazgeçilmez bir araç. Peki ama sınırlarım ihlal edildiğinde de ses çıkarmayıp öfkemi bastırırsam, karşımdaki sınırıma dayandığını bilebiliyor mu? Çizemediğim sınırlarım var olmaya devam edebilecek mi? Kendim için öfkelenmeyi başarabiliyor muyum, yoksa her durumda öfkelenmemenin meziyet olduğunu mu sanıyorum? Bastırdığım öfkem, içimde neye dönüşecek? Sonra bir gün, yine aynı şey oluyor. Aynı insanla aynı şeyi yeniden yaşıyorum. Kendi öfkemi görmekten duyduğum korkuyu bastırıyor, öfkelendiğimi gösteriyorum. Zor oluyor, ama oluyor. “Sınırım burası işte” diyorum. Öfkemi çıkarttığım için kendimi iyi hissediyorum. “Öfke delice koşan bir ata benzer, durmadan kendi kendisini yorar” diyen Shakespeare’e, “Fakat içimde durması da bir o kadar yorucu William Bey” diye cevap veriyorum, “üstelik ben sınırlarımı seviyorum”. O beni anladı, biliyorum.

Yazı: Şenol Ayla

Görüntülenme Sayısı:
560
Kategoriler:
Genel · Psikoloji

Yorumlar yapılamaz.