Plüton’dan Sonra Şimdi Sıra Yeni Dünyalarda

 

Plüton’u Gördük, Şimdi Sıra Yeni Dünyalarda

Plüton ve Charon yakın planda. Her ikisi de bilim insanlarının tahmininden daha tuhaf. Keşfedilmeyi bekleyen başka hangi gezegenler var?

Bizi Güneş Sistemi’mizin sınırlarına, uzayın derinliklerine götüren, türümüzün içinde kendiliğinden var olan o bitmez tükenmez merak duygusu tatmin edilmeyi bekliyor. 

Dünyalılar, birkaç hafta önce Plüton denilen şampanya rengi cüce gezegeni ilk kez yakından gördüler. Ancak uzaklardaki bu buzlu kürenin görüntüsüne hayranlıkla bakanlar, sadece NASA’nın 4,1 milyon Instagram takipçisi, Başkan Obama’yı Twitter’dan izleyen 3,4 milyon kişi ve Times Meydanı’ndaki kalabalıklar değildi.

Misyonda görevli bilim insanları da vardı bu kişiler arasında. Bir de misyonu takip eden yüzlerce gazeteci. O gazetecilerden biri de bendim. New Horizons (Yeni Ufuklar) Uzay Aracı’nın Plüton’u 18 milyon kilometre geride bıraktığı şu sıralarda aklımdan geçen şey şu: Daha fazla yeni gezegen görmek, yeni bir dünyayı ilk kez görmenin heyecanını daha fazla yaşamak istiyorum.

İlgi Odağı

NASA’nın artık ikonikleşen büyük, parlak Plüton fotoğrafını yayımladığı 14 Temmuz sabahı Maryland’deki Uygulamalı Fizik Laboratuvarı’ndaydım. Uzay aracının Plüton’a en yakın olacağı anı bekleyen New Horizons bilim insanlarının –aralarında Marc Buie, Will Grundy, Mark Showalter ve Anne Verbiscer de vardı– yanına düşmüştüm şans eseri.

Plüton fotoğrafını görmeleri için telefonumu yukarı kaldırmıştım. Hafifçe titreyen, hafifçe terli elimin etrafında hemen bir çember oluşturmuştuk. Bol zum, seçme, panlama yaparak telefonu bir oyuncağa çevirmiştik.

Jenerasyonumuz bundan birkaç hafta önce, uzun yıllar sonra çocuklarımızın, hatta torunlarımızın bile bir bakışta tanıyabileceği bir görselin ortaya çıkışına tanık oldu. 

Tabii onlar söz konusu fotoğrafı birkaç saat önce görmüşlerdi aslında. Ama önemi yoktu.

“Kesinlikle kraterler var. Daha önce kraterleri görmemiştik.”

“Şuradaki balinanın hava deliği gibi.”

“Plüton tek kelimeyle tuhaf.”

“Iapetus kadar kontrastlı duruyor… Ama en azından Iapetus’ta bir manası var.”

“Şu alan neden karanlık? Buraya kadar giden enlem çizgisi yok. Neden acaba? Bu sınır neden? NEDEN BU KADAR KESKİN?”

Bu toplaşma, yakın uçuş muhabirliğimden bana kalan en güzel anılardan biri. Bir gezegeni ilk kez görme heyecanının gerçekten hissedildiği bir andı. Planlanmış bir fotoğraf fırsatı ya da basın için hazırlanmış steril bir duyuru değil, enerjisini keşfin gücünden alan içten bir heyecan ifadesiydi.

Bu tür anları sık yaşamıyoruz, hatta on yılda bir dahi yaşamıyoruz.

Voyager’in Anısı

New Horizons misyonu, Plüton’un yakınından uçup geçmeden önce bu neslin Voyager’ı olarak adlandırılıyordu. Birçoğumuz tanıdık bir gezegeni ilk kez yakından görecektik. Voyager’in dış gezegenlerle buluşması sırasında bilim alanında çalışan bir muhabir olmadığım için, yeni yakın uçuşun o eski dönemle gerçekten kıyaslanıp kıyaslanamayacağını merak ediyordum.

“En iyisi bu bence. Gerçekten,” diyor Voyager misyonunda da yer almış olan ekip üyelerinden Bonnie Buratti.

Voyager 1 ve 2’nin Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün yakınlarından geçmeleri keşiflerin çifte başarısı olarak duyurulmuştu. Bizlere ailemizin uzaklardaki devasa üyelerini tanıtan uzay araçlarıydı onlar. Pek çok kişi gibi ben de, Neptün’ün büyük siyah noktasına (artık yok) ve rüzgârda savrulan bulutlarına gözlerimi dikerek dalıp gitmiş ve Uranüs’ün kızılgerdan yumurtası mavisi inanılmaz pürüzsüz yüzeyine hayranlıkla bakmıştım.

Keşke 1980’lerde televizyon ekranının başına geçip sabahın çok erken saatleri dahi olsa, hatta belki de sadece bundan ötürü, Jüpiter’in uydusu Io’nun veya Neptün’un uydusu Triton’un ekranda belirmesini izleseydim. Evrendeki küçük köşemizi bizimle paylaşan gezegenleri tanımakta kuşkusuz derin bir şeyler var. İster buzlu ya da sıcak, ister minik ister dev boyutlarda olsunlar, bizim dünyamızı ve var oluşumuzu bir bağlama oturtuyorlar.

Ceptelefonu etrafında toplanıp Plüton’un buzlu ovalarına ve Charon’un ilginç yarıklarına bakmanın, televizyon ekranındaki kumlu görüntüleri seçmeye çalışmaktan pek de farklı olmadığı anlaşılıyor.

“Her gün yeni bir şeyler görmek ve bilinmeyen bir yere gittiğiniz için karşınıza ne çıkacağı konusunda hiçbir fikrinizin olmaması durumu aynı. Geçmişe dönüş anları yaşıyorum,” diyor Voyager’de de görev yapmış olan ekip üyesi John Spencer. “Bambaşka bir şey.”

Ancak Spencer iki misyon arasında farklılıklar da olduğunu belirtiyor. Özellikle de veri sinyallerinin Dünya’ya ulaşma hızı konusunda. Voyager’da, tüm görsellerin ve verilerin anında alındığını söylüyor. New Horizons ise veri kayıtlarını 16 ay içinde yavaş yavaş boşaltacak. “Yavaş çekim yapıyoruz,” diyor. “Voyager’da olduğu gibi anında elde etme gibi bir şey burada yok.”

Şimdi bir de sosyal medya var. 1980’lerde ortalarda yoktu ama (hoşunuza gitsin gitmesin) Plüton buluşmasında büyük rol oynadı. Ekip, sadece bilim üzerine odaklanmak yerine Plüton fotoğraflarını yayımlamak ve keşif devam ettiği sırada görsel analizlerini paylaşmak için strateji geliştirmek zorunda kaldı. Bu da uzun geceler ve bazen basın toplantıları sırasında komik fikirler üretilmesi anlamına geliyordu. Ama hiç kimsenin umurunda değildi. Hayatta kaç kere Plüton’un ilk kez görülmesine katkıda bulunma şansı geçer ki insanın eline?

Uzaklara Doğru

New Horizons‘ın Plüton’un yanından uçup gitmesinin ardından geçen üç hafta, bol miktarda yeni Plüton fotoğrafları ve verileriyle, resmi NASA basın bildirilerinin eşlik ettiği duyurularla geçti. Artık yakın uçuş görselleri duyuru yapılmadan paylaşılıyor ve hızı da kesilmiş durumda. New Horizons, Eylül ayına kadar gezegenler arası plazma ortamından biraz veri ve arada sırada da görsel yollayacak. Sonra yoğunluk yeniden başlayacak.

Ekip için birkaç hafta basının dikkatinden uzak kalmak hoş olmalı. (“İnsanlar genellikle benim işimle bu kadar ilgilenmiyor,” diyor Spencer.) Ama yoğun çalışma içinde olmadıkları anlamında gelmiyor bu durum.

Tüm o veriler –Dünya’daki bir antene çarpana kadar Güneş Sistemi’nde yolculuk yapan 1’ler ve 0’lar– birisi tarafından tercüme edilmediği sürece tamamen anlamsız. New Horizons’un baş araştırmacısı Alan Stern’in 28 Temmuz’daki kongre oturumunda şahitlik yaparken söylediği gibi, “1’leri ve 0’ları keşiflere çevirmek, ancak zeki bilim insanlarının bu veriler üzerinde çalışmasıyla mümkün.”

Ekip için 16 aylık veri girişi şimdi başlıyor. Kim bilir, NASA isterse eğer New Horizonsbirkaç yıl gibi kısa bir sürede bir başka keşfedilmemiş buzlu hedefe, bizlerden uzakta daimi karanlıkta dönen bir başka buzlu gezegene yönelir belki de. Ekibin önünde daha şimdiden iki hedef var. Yapılması gereken şey bunlardan birini seçmek, uzay aracının yörüngesini belirlemek ve sonra da NASA’dan para istemek.

Bu gezegen Plüton kadar sevilen bir yer olmayabilir belki ama şimdiye kadar gördüklerimizin hepsinden daha yabancı bir gezegen olacağı kesin. Bize daha yakında bekleyen başka gezegenler de var. Ve Güneş Sistemi’ndeki bazı yerleri ilk kez görmenin nasıl bir şey olduğunu bilmesi gereken başka Dünyalı nesiller…

 

 

 

Kaynak: http://www.nationalgeographic.com.tr/makale/kesfet/plutonu-gorduk-simdi-sira-yeni-dunyalarda/2541

Görüntülenme Sayısı:
551
Kategoriler:
Bilim · National Geo

Yorumlar yapılamaz.