Yeryüzünde Bulunun Kömürün Olağanüstü Kaynağı

Yeryüzündeki Kömürün Olağanüstü Tuhaf Kaynağı

Bugün dünya üzerindeki kömürün yüzde 90’ı tahmin edemeyeceğiniz nedenlerden ötürü meydana gelmiş durumda. 

Bu öykünün konusu ağaçlar –son derece tuhaf görünüşlü ağaçlar– ve zamanında ortaya çıkmayan mikroplar. Yoklukları 300 milyon yıl önce yaşanmıştı ama yerine getirmedikleri görevler ya da daha doğrusu orada olmayışları nedeniyle yaşananlar şimdi bizlerin yaşamını şekillendiriyor.

Tek yapmanız gereken şey Pekin, Yeni Delhi ve Meksiko sokaklarında gezinmek. Eğer gökyüzüne kirli bir hava hakimse (ki genelde öyle oluyor) güneşi karartan bu tozların orada olma nedeni şimdi size anlatacağım öykü yüzünden.

Her şey eski çağlarda bir ormanda başlıyor….


Bir sanatçının, bir Karbonifer dönemi orman yorumu. Robert Brown’un yazdığı ‘Science for All’ adlı kitaptan alınmıştır (Londra, 1880 civarı). [İllüstrasyon: World History Archive, Alamy]

Bu ormanın ağaçları “bizlere fantastik görünecek kadar tuhaftı,” diye yazıyor Peter Ward ve Joseph Kirschvink, A New History of Life adlı kitaplarında.

Bazıları dev gibiydi. Kalem misali ince gövdelerinin tepesindeki eğreltiotu benzeri yapraklarıyla uzunlukları 50 metreyi buluyordu. O sıralar ağaçların evrim geçirdiği bir dönemdi, giderek uzuyor, selüloz ve lignin adı verilen bir lif sayesinde ayakta duruyorlardı. O dönemde orada olsaydınız, onların yanında kendinizi fare kadar hissederdiniz.


Çizim: Robert Krulwich

Bu ağaçların tuhaf yönleri sadece görünüşleri değildi. “En tuhaf özellikleri çok kısa kök sistemleri olmasıydı,” diye yazıyor Ward ve Kirschvink. “Uzuyorlar ve kolayca devriliyorlardı.”

Çizim: Robert Krulwich

Çoğunlukla bataklıklarda yetişen, eğreltiotu benzeri, kule gibi bitki toplulukları canlandırın gözünüzde. Hava sıcak ve nemli, arazi (Avrupa, Amerika kıtaları ve Afrika o zamanlar tek parçaydı) milyonlarca –yok yok, milyarlarca– ağaçla kaplıydı. Havadaki karbonu emiyor, büyüyor, yaşlanıyor, ölüyor, devriliyor ve oksijen salıyorlardı. Burası üst üste yığılan ölü ağaçlarla dolu bir dünyaydı.


Karbonifer Devir Orman Diyoraması. [Fotoğraf: John Weinstein, Field Museum Library, Getty] 

Ancak bu ağaçlar öldüğünde, gövdelerini günümüzde olduğu gibi giderek küçük parçalar halinde kemiren bakteriler, mantarlar ve başka mikroplar yoktu, ya da Ward ve Kirschvink’in deyişiyle “henüz ortaya çıkmamıştı.”

Peki Neredeydiler? 

Bakteriler vardı elbette ama lignin ve selüloz yiyici mikroplar –en önemli odun yiyiciler– henüz evrilmemişti. İlginç bir çelişkiydi bu. Yiyecek vardı ama yiyecek kimse yoktu. Bu yüzden dev odun yığınları bütün olarak kalıyordu. “Ağaçlar devriliyor ama çürümüyordu,” diye yazıyor Ward ve Kirschvink.

Ağaç gövdeleri ve dalları birbiri üzerine düşüyor ve tüm bu ağırlığın etkisiyle turbaya ve zaman içinde de kömüre dönüşüyordu. Odun yiyen bakteriler olsaydı, karbon bağlarını kıracak, havaya karbon ve oksijen salacaktı. Oysa burada karbon odunda kalıyordu.


Karbonifer Devir ormanını gösteren 1754 tarihli bir gravür. FA Pouchet tarafından yazılan The Universe’den alınmıştır (Londra, 1874). [Fotoğraf: UniversalImagesGroup, Getty] 

Büyük bir karbon miktarından bahsediyoruz. Biyokimyacı Nick Lane, o zamanki kömür oluşum oranının normalin 600 katı seyrettiğini tahmin ediyor. Ward ve Kirschvink şimdi yaktığımız kömürün (Pekin ve Yeni Delhi’de uçuşan kömür tozunun) yüzde 90’ının –evet, yüzde 90! – tek başına o jeolojik dönemden, Karbonifer dönemden, kaldığını söylüyor.

Bu döneme, “karbonifer” denmesinin nedeni çok fazla karbon ortaya çıkmasıydı. “Karbonifer Devir, ormanların muhteşem boyutta toprağa verildiği bir zamandı,” diye açıklıyor Ward ve Kirschvink.

Kaskınızı Çıkarıp Teşekkür Edin

Kısacası, adil (ve biyolojik duyarlılığı olan) bir dünyada kömür madencilerinin kasklarını çıkarıp o minik yaratıkların, odun yiyen bakterilerin, geciken gelişine selam durması gerekiyor. 350 milyon yıl önce var olmadıkları ve bir 60 milyon yıl daha ortaya çıkmadıkları için şu anda devasa kömür katmanları bizi ısıtıyor, bize ışık veriyor ve atmosferimizi kirletiyor. Çevreciler ise, ortaya çıkmakta bu kadar geç kaldıkları için günlerini bu küçük yaratıklara lanet okumakla geçiriyor olabilir.


Bir kömür madenine patlayıcı yerleştiren madenci. [Fotoğraf: H. Mark Weidman Photography, Alamy] 

Ve Şimdi… Son Derece Yakın Planda, Karşınızda….

Yeterince konuştum bu canlılar hakkında. Şimdi bu muhteşem odun yiyicilere yakından –ama gerçekten yakından– bakma zamanı. Birçok farklı çeşidi var ama ben Trichonympha denilen mikropları seçtim, çünkü çok küçükler, çok iğrençler ve çılgın bir meşguliyet içindeler. Tek hücreliler ve termit bağırsağı içinde yaşıyorlar. Bu canlıları inceleyen fotoğrafçı Richard Howey, “peruk takmış” gözyaşına ya da armuda benzediklerini söylüyor.

Ve işte, Danielle Parsons ve Wonder Science TV tarafından çekilen Nikon Small World ödüllü videoda karşınızdalar:

Bu videoyu ilk izlediğimde gördüğüm kargaşaya çok şaşırmıştım. Odun yiyicilerin yumuşak ve ağırkanlı olacağını, birbirine bu kadar sokulmayacağını düşünüyordum oysa. Kafamda sorular oluşmuştu. İnternette yaptığım bir araştırma beni Trichonymphalar üzerine yazan ve onları fotoğraflayan Wyoming’li Richard Howey’e götürdü. Videoyu izlemesini isteyerek, kendisini soru yağmuruna tutacağımı söyledim. Ve öyle de yaptım.

Ben: Vay canına! Çılgın bir durum. Ne kadar çok hareket var!
Richard Howey: Evet çarpışan araba gibiler.
Ben: Neden bu kadar sıkışıklar?
RH: Bilmiyorum. Bu video beni çok şaşırttı. Büyük bir hızla çoğaldıklarını biliyorum.
Ben: Ne demek istiyorsun? Seks yapmalarını mı izliyoruz şimdi?
RH: Olabilir [kahkahalar]. Üreme süreçleri inanılmaz karmaşık… [çiftleşme çeşitlerini açıklamaya girişiyor].
Ben: Ama zamanlarının çoğunu beslenerek geçiriyorlar, değil mi?
RH: Kesinlikle. Etrafla dolanan şu küçük beyaz kristalleri görüyorsun değil mi?
Ben: Evet, şu taşa benzer parlak şeyler mi? Ne onlar?
RH: Bunlar küçük selüloz parçaları. Termit, odunu çiğneyip parçalamış ve bu parçalar bağırsaklarına ulaşmış. Mikroplar da onları yiyor.
Ben: Yedikten sonra ne oluyor?
RH: Bu parçaları termitlerin besin olarak alacağı nişasta ve şekere çevirmek üzere eritici bir madde üretiyorlar.
Ben: Burun gibi duran kıvrımlı tepe kısımları hoşuma gitti.
RH: Burun değil onlar.
Ben: Kafa o zaman…
RH: Aslında bir tür bacak. Bunlarda itici kısa tüyler flagellalar var, bu sayede hareket ediyorlar.
Ben: Tuhaf. Sanki nereye gittiklerinin farkındalarmış gibi duruyor…
RH: O bir yanılsama. Tahminimce öylesine gidiyorlar.
Ben: Neden hiç durmuyorlar? Hiç dinlenmiyorlar mı?
RH: Hayır, flagellalar çok hareketli. Sürekli hareket ediyor, sürekli yiyorlar..
Ben: Başka?
RH: Yaptıkları tek şey bu. Hep böyle.

Ve bunun için onlara teşekkür borçluyuz. Onlar sayesinde ölü ağaçlar yeniden kazanılıyor. Toprak tazeleniyor. Küçük organizmaların karnı doyuyor. Ve madenciler maden çıkarabiliyor. Kısacası, çok küçük yaratıklar bazen çok büyük bir farklılık yaratabiliyor.

 

 

Kaynağı: http://www.nationalgeographic.com.tr/makale/kesfet/yeryuzundeki-komurun-olaganustu-tuhaf-kaynagi/2711

Görüntülenme Sayısı:
509
Kategoriler:
Bilim · National Geo

Yorumlar yapılamaz.